Bu ısrar neden?

“Önce zarar vermeyeceksin” ilkesini, sitesinin başlığı yapacak kadar temel prensip kabul etmiş bir eczacı olarak, bu haftaki yazımda sizleri,aynı ekolü benimsemiş Livingston* kliniğinin otuz yıl içinde kabul ettiği binlerce hastaya ilişkin ilginç bir istatistiği hakkında bilgilendirmek istiyorum.
Tıp doktoru hastaların büyük bir yüzdesi kemoterapi ve radyoterapi almadan kliniğe başvururlarken,diğer meslek dallarındaki hastaların hemen hepsi standart kemo ve radyoterapi yollarından geçtikten sonra müracaat etmişler.

O zaman, şöyle bir soru şekilleniyor kafamızda:

Kanser alanındaki ortodoks (klasik) tedavi yöntemlerinin zararları böylesine açıkken;doktorların büyük bir bölümü bu yöntemlerin kendilerine uygulanmasından kaçınırlarken;dahası bütün bunlar yazılı ve görsel medyaya yansımışken,nasıl oluyor da kemoterapi ve radyoterapi ayakta kalmayı ve uygulanmaya devam edilmeyi becerebiliyor.Üstelik en büyük araştırma fonları bunlara ayrılıyor,bağışlar bunlar için toplanıyor…

Bu sorunun yanıtı çok açık; Sıkça söylendiği ve herkes tarafından kabul edildiği gibi,kanser başlıbaşına bir endüstri ve bir sanayici elitinin kontrolü altında.

Zehirli kimyasallar üretmekte ve çevreyi kirletmekte birinci dereceden sorumlu olan firmaların, kanser alanındaki hegemonyası, 2.Dünya Savaşında silah olarak üretilen “İperit”i (hardal gazı) hiçbir uyarıda bulunulmadan 160 kanser hastası üzerinde denemeye kadar varıyor.

Zararlı ilaç ve gıda maddelerinin piyasaya sürülmesini önlemekle görevli FDA ise,sistem içinde ilginç bir rol oynuyor. Dev ilaç firmalarıyla aralarında “organik bağlar” mevcut. Kurum sürekli olarak ilaç piyasasından yönetici devşirdiği gibi, FDA’dan ayrılan birçok kişinin de doğal istikameti ilaç piyasası oluyor.

Tahmin edilebilineceği gibi kanser endüstrisinin “anonim” iradesi bu arada bilimsel buluşları da bastırabiliyor.Nitekim, akıl almaz teknolojik ilerlemelerin kaydedildiği dünyamızda hala bu konuda “yerinde sayılması” bu görüşü doğruluyor.

* Livingston Kliniği (ABD), kurucusu Dr.Virginia Livingston’ın ölümünden sonra baskılara dayanamayarak, faaliyetine son vermiştir.