İki kez Nobel ödülü alan Otto WARBURG, 1930 da yazdığı “TÜMÖRLERİN METABOLİZMASI” adlı kitabında, kanserin belli başlı sebebi, normal hücrede şekerin oksijenasyonu yerine, fermantasyona uğramasıdır”; ikinci bir yazısında da ”YÜKSEK OKSİJEN YOĞUNLUĞUNDA KANSER HÜCRELERİ YAŞAYAMAZ” diyor.
Ozon Tedavisi, yaygın şekilde elli yıldır, kanserde tümörlerin küçültülmesinde kullanılmaktadır.
Ozon, oksijenin kimyasal olarak en aktif şeklidir.
Bakteri, virüs ve mantarları öldürür. Bu sebepten, dünyanın yaklaşık 3000 şehrinde, örneğin Paris, Floransa, Zürih, Brüksel, Singapur ve Moskova’da, çeşmelerden akan sular, klorla değil, ozonla temizlenmektedir.Almanyada yüzme havuzlarının % 90 ‘ı ozonlanmaktadır.
Zira, yapılan incelemeler sonucu, klorun bazı etkileşimlerle son derece toksik bir kanserojen olan TRİHANOMETHAN’a dönüştüğü kanıtlanmıştır.
Ozon, hasta vücudundan çok kısa bir sürede atılırsa da bu kısa sürede ortaya (daha çok yağlarda olmak üzere) bazı etkileşim ürünleri çıkar ve bu ürünler virüslerin nükleik asidini bozar. Kan lipitlerinin ozonla karışması sonucu, ”Hydroxyperoxide” oluşur ve bu madde, serbest radikalleri silip süpürür. Hydroxyperoxide, damar sistemine girdiğinde, sağlam hücrelere uğramadan doğruca hasta hücrelere yönelmektedir.
(Kaynak: Op.Dr.İ.GÜNERAL - KANSERDEN KORKMA MODASI GEÇMİŞ TEDAVİDEN KORK., Arma Yayınları)